Uzun bir zaman dilimini kapsayan çalışmaların sonucunda O’nun hakkında iddialarının gerçek olduğunu kabul etmek zorunda kaldım. Ancak ortada bir sorun vardı. Benim aklım bütün bunların gerçek olduğu söylerken arzum tam aksi istikametteydi.
Hıristiyan olmak demek egonuzun kırılması demektir. İsa Mesih, benliğime kendisine güvenmem konusunda açık bir davette bulunuyordu. Vahiy 3:20: “İşte kapıda durmuş, kapıyı çalıyorum. Eğer biri sesimi işitir ve kapıyı açarsa, onun yanına gireceğim, ben onunla ve o da benimle, birlikte yemek yiyeceğiz.” Beni etkileyen İsa Mesih’in su üzerinde yürümesi ya da suyu şarabı dönüştürmesi değildi. Bütün neşem kaçmıştı. Aklım ve mantığım hristiyanlığın gerçek olduğunu haykırırken benliğim, arzum kaçma taraftarıydı.
Ne zaman etrafımda o şevkli Hıristiyanlar olsa çatışma başlardı. Eğer bir gün mutsuz olduğunuz bir an etrafınızda mutlu insanlar olursa, beni daha iyi anlarsınız; bu durum gayet can sıkıcıdır. Belki de o gruptan ayrılmam onları mutlu bile edebilir diye düşünüyor, geceleri yatağıma saat 22:00’da da yatsam sabaha kadar gözümü kırpamıyordum. Aklımı yitirmeden önce bu sorunu çözmem gerekiyordu. Sonunda yüreğim ile aklımı birleştirebildim: 19 Aralık 1959’da saat 20:30’da Hıristiyan oldum. Üniversitenin ikinci yılındaydım.
O gece, İsa Mesih ile ilişki kurmam için dört konuda dua ettim; bu duadan sonra yaşamım değişmeye başladı. İlk olarak, “Tanrım İsa Mesih, çarmıhta benim için canını verdiğin için teşekkür ederim” dedim. İkinci olarak, “yaşamımda senin hoşuna gitmeyen şeyler olduğunu biliyorum ve beni hem bağışlamanı hem de temizlemeni rica ediyorum” dedim. Üçüncü olarak, “tam şu anda bildiğim tek yolla, yüreğimin ve yaşamımın kapılarını sana açıyor, yaşamım üzerinde Rabbim olarak sana güveniyorum. Hayatımı Sen kontrol et ve beni içten dışa değiştir. Beni, yarattığın ve olmamı istediğin insan olmam için değiştir.” Son olarak ise “yaşamıma, imanla geldiğin için teşekkür ederim.” Bu iman, kör bir iman, cahillikten doğan bir iman değil, tarihsel delillere ve Tanrı’nın Söz’üne dayanan bir imandı.
Bir çok dindar insandan gök gürültüsü ve şimşekler içeren bir değişimi duymuşsunuzdur. Ancak ben dua ettikten sonra, hiçbir şey olmadı. Hiçbir şey. Hala daha odamda oturuyordum, gökyüzüne yükselmemiştim, kanatlarım çıkmamıştı. Hatta dua ettikten sonra daha da kötü hissettim. Kusacağımı hissettim. “Oh, hayır!” diye düşündüm, “acaba kendimi neye bulaştırdım böyle?” Kendimi yolun sonunda hissettim.
Ancak bir sene sonra baktığımda yolun sonunda olmadığımı anladım. Hayatım değişmeye başlamıştı. Bir keresinde bir üniversite dekanı ile tartışırken hayatımın değiştiğini dile getirdim. Bana baktı ve şöyle söyledi: “McDowell, sen bizlere 20.yy’ın ortasında İsa Mesih’in senin hayatını değiştirdiğini mi söylemek istiyorsun? Hangi alanlarda?” 45 dakika boyunca değişimleri anlatmaya başlayınca bana baktı ve “Tamam, yeterlidir” dedi. O gün kendisine ve bizi dinleyenlere söylediklerimden bazılarını sizlere de aktarmak istiyorum.
Tanrı’nın değiştirdiği şeylerden biri huzursuzluğumdu. Her zaman zihnim işgal altındaydı. Kampüste dolaşırken beynimin içinde çelişkiler bir bu duvara, bir o duvara çarparlardı. Ben oturup ders çalışmayı denesem de bunu gerçekleştiremiyordum. O dua ettiğim geceden birkaç ay sonra zihinsel bir huzur yaşamaya başladım. Beni yanlış anlamayın. Çatışmaların yokluğundan bahsetmiyorum. İsa Mesih ile olan ilişkimde çatışmalardan kurtulmayı değil, onlarla mücadele etmeyi keşfettim. Bunu dünyadaki hiçbir şeye değişmem.
Değiştirilme yaşadığım bir başka alan ise asabiliğimdi. Eğer birisi bana yan gözle bakarsa tepem anında atardı. Okulun ilk senesi kavga ettiğim ve neredeyse öldürdüğüm bir kişinin yüzümde bıraktığı iz hala daha durmaktadır. Asabiyet hayatımın o kadar büyük bir parçası olmuştu ki, onu bilinçli bir şekilde değiştirmeyi denemiyordum bile. Ancak dua ettiğim zamandan sonra 14 yıl boyunca bir kez bile olsun kendimi kaybetmedim ve kaybettiğim o anın karşılığını ödeyebilmek için altı sene uğraştım.
Hayatımda değişen bir başka alan ise, benim çok gurur duymadığım bir alandır. Bu alanda bir çok kişinin değişmeye ihtiyacı vardır ve bu değişimin tek bir kaynağı vardır: İsa Mesih’le olan bir ilişki. O alan nefrettir. Benim içinde birçok nefrete yer vardı. Ben bunu dıştan çok açıkça göstermesem de içimde bir çok kişiye, konuya v.s.. karşı nefret kök salmıştı.
Ancak dünyada herkesten daha fazla nefret ettiğim bir adam vardı: Babam. Ben onun her şeyinden nefret ediyordum. O kasabanın alkoliğiydi. Herkes benim babamın bir sarhoş olduğunu bilirdi ve arkadaşlarım onun hakkında etrafta devamlı şakalar yaparlardı. Bu şakaların benim canımı sıktığını hiç düşünmediler. Ben de başkaları gibi dıştan gülsem de içimden ağlıyordum. Bazen ahıra gittiğimde annemi o kadar kötü dayak yemiş bir şekilde bulurdum ki, gübre yığınının üzerinde yatar ve bir gün boyunca yerinden oynayamazdı. Arkadaşlarım evimize geleceği zamanlar, sızmış olan babamı alır, ahırdaki bir kütüğe bağlardım. Arabasını da evin arkasına saklar insanlara babamın bir yere gitmek zorunda olduğunu söylerdim. Bir insanın bir başkasından, benim babamdan nefret ettiğim kadar nefret edebileceğine inanmıyordum.
İsa Mesih yaşamıma sevgisiyle o kadar güçlü girdi ki, içimdeki nefreti baş aşağı etti. Babamın gözlerine bakıp, “Baba, seni seviyorum” diyebilmeye başladım. Bunu gerçekten de kast ediyordum. Ona yaptıklarımdan sonra, bu onu şok etti.
Üniversitemi değiştirdiğim sene çok ciddi bir araba kazası geçirdim. Boynum alçı içerisinde eve taşındım. Babamın benim odama gelip şu sözleri söylediği anı asla unutmayacağım: “Oğlum, benim gibi bir babayı nasıl sevebilirsin?” Ben şöyle cevap verdim: “Baba, altı ay önce ben senden tiksiniyordum, ancak sana tam olarak açıklayamasam da, İsa Mesih’in yaşamıma girmesine izin verdim. Bu yeni yaşamın bana verdiği sevgi sayesinde sadece sen değil, herkesi oldukları gibi sevmeyi ve kabul etmeyi başarma kapasitesini buldum.”
Kırk beş dakika sonra yaşamımın en duygulu anını yaşadım. Babam bana baktı ve şöyle dedi: “Oğlum, eğer Tanrı benim yaşamımda da, senin yaşamında yaptıklarını yapabilirse, o zaman ben O’na bu fırsatı vermeyi isterim.” Tam orada, o an babam benimle beraber dua edip İsa Mesih’in onun günahlarını bağışlayacağına iman etti.
Genellikle değişimler, günler, haftalar, aylar, hatta yıllar alır ancak benim babamın değişimi o an gözlerimin önünde gerçekleşti. Sanki birisi aşağıya uzanmış ve onun kafasındaki bir düğmeye basmıştı. O günden önce ve o zamandan beri, asla bu kadar hızlı bir değişme görmedim. Babam o günden sonra viskiye bir kez dokundu, o da dudaklarına değdirecek kadar. Artık bir şeyden emindim, İsa Mesih ile bir ilişki yaşamları değiştirirdi.